Yükleniyor

Fransa'da aşırı turizme karşı protestolar neden yaşanmıyor?

Fransa, 2024’te 100 milyondan fazla ziyaretçi ağırladı ancak turizm karşıtı eylemler nadiren gündeme geldi.


Yunanistan’da yerel halk duvarlara turizm karşıtı sloganlar yazıyor. İtalya, Portekiz ve İspanya’da ise su tabancalarıyla turistleri püskürtenler ve kitlesel protestolar düzenleyenler var.

Avrupa genelinde turizm karşıtı tepkiler giderek yükselirken, dünyanın en çok ziyaret edilen ülkesi Fransa bu konuda dikkat çekici bir sessizlik içinde. Yılda yaklaşık 100 milyon turisti ağırlayan ülke, kalabalık şehirler, artan kiralar ve kötü turist davranışları nedeniyle öfkesini giderek daha yüksek sesle dile getiren komşularına kıyasla protestolarla nadiren gündeme geliyor.

Fransa’nın bu protestoları yaşamamasının tek bir nedeni yok. Olası bir tepki dalgasının hâlâ gelebileceği yönündeki endişeler de yersiz sayılmaz. Ancak sürdürülebilir turizme bağlılık, güçlü altyapı ve ziyaretçileri farklı bölgelere ve sezonlara yayma stratejisi bunda önemli rol oynuyor.

Fransa uzun vadeli plan yaptı

Kitle turizmini dizginlemek için şimdi harekete geçen pek çok ülkenin aksine Fransa, bu temelleri yıllar önce attı.

Ülkenin turizm geliştirme ajansı Atout France, sürdürülebilirliği stratejisinin merkezine koydu. “Destination France Planı” adlı 10 yıllık yol haritası kapsamında hükümet, 2021’de daha yeşil ve sorumlu seyahati teşvik etmek için 1,9 milyar euro (yaklaşık 90 milyar TL) bütçe ayırdı.

Bu strateji; kısa mesafeli uçuşlar yerine tren yolculuklarını teşvik etmeyi, orta ölçekli şehirlere yatırım yapmayı ve turistleri Paris ya da Nice gibi bilinen merkezlerin ötesine yönlendirmeyi kapsıyor.


Fransa bu yıl da turizme yönelik yatırımlarını artırarak, daha çevreci, kapsayıcı ve dijital odaklı bir turizm anlayışı için yeni bir taahhütte bulundu. Turizm sektöründeki liderler, bu yatırımların daha uzun konaklamalar, daha küçük kalabalıklar ve daha anlamlı deneyimler getirmesini umuyor.

Avrupa içi seyahat arama motoru Omio’nun B2C ve tedarik başkanı Veronica Diquattro, “Fransız yetkililer yıllardır sürdürülebilir seyahate yatırım yapıyor. Şimdi odak noktası, turizm deneyimlerinin kalitesini artırmak, aşırı turizmle mücadele için ziyaretçi sayılarını yıl içine yaymak ve ekolojik, dijital, sosyal ve kapsayıcı turizm uygulamalarına vurgu yapmak,” değerlendirmesini yapıyor.

Trenlerin gücü

Fransa, Avrupa’nın en geniş demir yolu ağlarından birine sahip. Toplam 28 bin kilometrelik hat bulunuyor; bunun 2 bin 800 kilometresi yüksek hızlı tren (TGV) hatlarından oluşuyor.

20 bin nüfuslu şehirlerde bile tren istasyonu bulunduğunu belirten Diquattro, yüksek hızlı tren sayesinde Paris’ten Marsilya’ya üç saatte ulaşmanın mümkün olduğunu aktarıyor.

Diquattro, “Fransa, tren turizmi açısından en erişilebilir ülkelerden biri," sözlerini dile getiriyor.

Bu erişim imkânı, turizm alışkanlıklarını olduğu kadar politikaları da değiştiriyor.

Fransa, 2023’te trenle iki buçuk saatin altında gidilebilen bazı rotalarda iç hat uçuşlarını resmen yasakladı. İklim üzerindeki etkisi net olmasa da bu adım tren seyahatini artırdı ve muhtemelen daha önce göz ardı edilen bölgelere yapılan ziyaretleri teşvik etti.

Turistler bilinçli şekilde dağıtılıyor

İspanya’nın Costa Brava’sı, İtalya’nın Venedik’i varsa Fransa’nın "her yeri var." Ülke tam da bunu istiyor.

Loire Secrets’ta seyahat ve iş etkinlikleri tasarımcısı Marine Prat, “Fransa’da turistler geniş bir alana yayılıyor. Sadece tek bir yere gitmiyorlar. Birkaç bölgeyi birden geziyorlar,” diyerek genel resmi çiziyor.

Bunun bir kısmı tarihten geliyor – Fransa kendini her zaman “bölgeler ülkesi” olarak pazarladı. Bir kısmı ise hikâye anlatımından kaynaklanıyor. Loire şatosundan Alsace’ın şarap mahzenlerine kadar her bölge, kendine özgü bir turizm anlayışı ve bunu destekleyecek altyapı sunuyor.

Marine Prat şöyle devam ediyor:

“Giderek daha fazla insan, alışılmış turistik rotaların dışına çıkmak istiyor. Sadece Paris, Normandiya veya Fransa’nın güneyi gibi klasik yerleri değil, farklı bölgeleri görmek istiyorlar. Artık Instagram’da Paris’ten bir buçuk saat uzaklaşarak kolayca şirin köyler, gastronomi ve çok dinamik şehirler keşfedebileceklerini görebiliyorlar.”

Kültürel avantaj

Belki de daha az göze çarpan nokta, Fransa’nın yüzyıllardır yabancıları ağırlama geleneğinin bugün meyvelerini vermesi.

Fransa'nın yüzyıllardır kültürlerin kesişme noktası olduğunu savunan Prat, “Dünyanın dört bir yanından insanın burayı ziyaret etmesi gayet normal. Bu, ekonomimizin büyük bir parçası," diyor.

Yabancıları ağırlama konusundaki bu uzun geçmiş, güçlü turizm altyapısıyla birleşince, Fransa’nın diğer ülkelerde görülen bazı sorunlardan korunmasına katkı sağladı.

Üstelik ziyaretçi kitlesi büyüyor. Prat’ın belirttiğine göre Hindistan, Güneydoğu Asya, Avustralya ve Afrika gibi yeni pazarlardan gelen turist sayısı son yıllarda artış gösterdi. Bu turistler, büyük şehirlerin dışında yapılacak daha çok şey buluyor ve bu bölgelere yöneliyor.

Prat, “Daha fazla yerel deneyim satmaya çalışıyoruz. Bölgemize çok bağlıyız. Daha fazla organik veya biyodinamik şarap üreticisini, daha fazla yerel ve organik gıdayı ve bu şekilde çalışan insanları tanıtmak istiyoruz,” sözleriyle turizm stratejilerine değiniyor.

Şirketinin verilerinin bunu doğruladığını söyleyen Avrupa için seyahat arama motoru Omio’nun B2C ve tedarik başkanı Veronica Diquattro da, “Seyahat edenler genellikle Paris’i ilk durak olarak seçiyor,” diye belirtiyor.

Ancak turistlerin buradan sonra farklı şehirlere yöneldiklerini belirten Diquattro, daha iyi ulaşım bağlantıları ve ziyaretçilere sunulan çeşitlilik sayesinde Marsilya ve Strasbourg’un hızlı bir şekilde büyüdüğünü vurguluyor.

Düzenlemeler tepkiyi önleyebilir mi?

Fransa tamamen sorunsuz değil. Sık yaşanan grevler – demir yolu, havayolu veya diğer sektörlerde – ülke hayatının bir parçası olmaya devam ediyor. Kalabalıklaşma ve soylulaştırma da ileride sorun yaratabilecek konular arasında.

Öte yandan, geçen yılki Olimpiyat Oyunları Paris’e öyle bir ilgi getirdi ki, 2024’te yalnızca 50 milyondan fazla kişi şehri ziyaret etti.

Bu yazın başlarında Montmartre sakinleri artan kalabalıklar konusunda uyarı yapmaya başladı. Bir sakin Reuters’a, “İnsanlar üç saatliğine geliyor, eğleniyor, bir bere ya da krep alıp gidiyor, sanki bir lunaparktaymış gibi,” dedi.

Yetkililer, düzenlemelerle en kötü senaryonun önüne geçmeyi umuyor.

Kısa süreli tatil kiralamaları Lizbon ve Barselona gibi şehirlerde konut krizini tetiklerken, Fransa’da yetkililer daha hızlı harekete geçti.

Geçen yıl çıkarılan Loi le Meur yasası kapsamında yerel yönetimler, tatil kiralamalarına üst sınır koyabiliyor, kiralama süresini 120 geceden 90’a indirebiliyor ve kurallara uymayan ev sahiplerine para cezası kesebiliyor.

İster kısa süreli kiralamaları düzenleyen yasalar, ister daha sürdürülebilir büyüme için hazırlanan ana planlar olsun, Fransa’nın sistemi şimdilik işliyor. Aşırı turizmin damga vurduğu bu dönemde ülkenin gizli silahı, belki de bu an için uzun zamandır plan yapıyor olması.- euronews


Turizm Proje Dergisi 2021 - Tüm Hakları Saklıdır.