Avrupa Birliği ile derinleşen vize krizi, Türkiye'de yatırım temelli vatandaşlık ve oturum programlarına ilgiyi artırdı. Bu gelişme, bireysel özgürlüklerin ötesinde, uzun vadeli varlık planlaması ve finansal çeşitlendirme stratejileri açısından da yeni bir dönemin habercisi.
2025 yılı itibarıyla Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki vize sorunu, yalnızca sınır geçişlerini değil, ekonomik faaliyetleri, eğitim fırsatlarını ve yatırım iklimini de doğrudan etkileyen yapısal bir sorun haline geldi. Özellikle öğrenciler, akademisyenler, iş insanları ve yatırımcılar için bir "seyahat özgürlüğü"nün ötesinde "zaman, itibar ve finansal kaynak kaybı" anlamına gelen bu kriz; bireyleri alternatif vatandaşlık ve oturum çözümleri aramaya yöneltiyor.
Alternatif Arayışlar: Oturum ve Vatandaşlık Programları
Vize sorunu yalnızca konsolosluklarda yaşanan gecikmeler ya da başvuru süreçlerinin karmaşıklığı ile sınırlı değil. Aynı zamanda önemli etkinliklere katılamayan iş insanları, eğitimine başlayamayan öğrenciler, sağlık hizmetlerine erişemeyen bireyler üzerinden ülkenin üretken insan kaynağının zamanla kaybına neden oluyor. Özellikle Schengen bölgesi için yapılan başvurularda yüksek oranda red, kısa süreli vizeler ve uzun randevu bekleme süreleri gibi sorunlar, bu coğrafyada yaşamak, çalışmak ya da yatırım yapmak isteyen bireyleri alternatif çözümlere yöneltiyor.
Bu noktada öne çıkan çözüm yolları arasında oturum ve vatandaşlık programları yer alıyor. Yunanistan ve Portekiz gibi ülkelerin sunduğu oturum programları, daha düşük maliyetli ve erişilebilir seçenekler sunarken; Malta, Avusturya ve Karayipler gibi ülkelerdeki yatırım yoluyla vatandaşlık programları ise daha uzun vadeli ve sürdürülebilir çözümler sunuyor. Bu programlar yalnızca vizesiz seyahat imkânı tanımakla kalmıyor, aynı zamanda küresel hareket kabiliyetini, vergi planlaması esnekliğini ve uluslararası mülkiyet haklarını da beraberinde getiriyor.
Özellikle Portekiz, Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerin sunduğu oturum programları, daha düşük maliyetli ve daha erişilebilir seçenekler sunması nedeniyle yoğun ilgi gördüğünü söyleyen Henley & Partners Türkiye Yönetici Ortağı Burak Demirel bu farkı şöyle açıklıyor: “Vatandaşlık programları bağış gibi pasif yatırımlar gerektiriyor, bu da daha yüksek bir sermaye demek. Oturum programları ise daha düşük maliyetli, özellikle Yunanistan ve Portekiz gibi ülkelerde bu programlara erişmek çok daha kolay.”
Sürdürülebilirlik ve Kalıcılık: Vatandaşlık Mı, Oturum Mu?
Oturum programlarının esnekliği kadar sınırlamaları da mevcut. Programlar, politika değişikliklerinden etkilenmeye açık ve çoğu zaman vatandaşlık hakkı vermiyor. Örneğin Yunanistan’da 7 yıl boyunca sürekli ikamet etmeniz ve sosyal hayata dahil olmanız gerekirken, Portekiz’de vatandaşlığa geçiş 5 yılı buluyor ve yeni yasa tasarısı ile bu sürenin 10 yıla çıkarılması gündemde. Burak Demirel bu farkı net çizgilerle açıklıyor:
“Biz her zaman şunu vurguluyoruz: Oturum programları sürdürülebilir ve kalıcı haklar sağlamaz. Vatandaşlık programları ömür boyu devam eden, aileden nesle geçen, kalıcı bir yatırım modelidir.”
Vatandaşlık programları arasında yer alan Malta’nın format değiştirdiği ve "liyakat yoluyla vatandaşlık" kategorisinde değerlendirileceğini belirten Burak Demirel, Malta’nın sürdürülebilir bir model olduğuna vurgu yaptı. Avusturya vatandaşlık programının da aynı şekilde "liyakat yoluyla vatandaşlık" kategorisinde değerlendirildiğini belirten Demirel, bu programların özel yatırım yapan, topluma katkı sağlayan bireylere tanındığını paylaştı.
Pasaport, Artık Bir Portföy Enstrümanı
Bugün yatırım yoluyla vatandaşlık programları yalnızca vizesiz seyahati kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda bir varlık yönetimi ve risk dağıtımı stratejisine dönüşüyor. Burak Demirel bu yeni paradigmayı şöyle tanımlıyor: “Nasıl dolar, euro, hisse senedi, altın gibi yatırım araçlarıyla portföy oluşturuluyorsa, aynı şekilde pasaport da artık bu portföyün bir parçası. Yatırımcılara bütçeleri doğrultusunda alternatif vatandaşlık ve oturum planları öneriyoruz.”
Gerçekten de Karayipler’deki yatırım yoluyla vadandaşlık programlarıyla alınan pasaportlar Türk pasaportu ile birleştiğinde 175’ten fazla ülkeye vizesiz erişim sağlarken; Avusturya pasaportu Türk pasaportu ile birleştiğinde ise, 220 global destinasyonun 190’ına vizesiz erişim imkanı sunuyor. Portekiz ve Yunanistan oturum programları ise tüm Schengen bölgesine vizesiz seyahat sağlıyor.
Vize Krizi, Alternatif Vatandaşlığın Katalizörü Olabilir Mi?
Türkiye’de derinleşen vize krizi, bireyleri yalnızca bir seyahat hakkı arayışına değil; aynı zamanda uzun vadeli, finansal ve demografik planlamalarla örülü bir alternatif vatandaşlık vizyonuna yöneltti. Bu durum, küresel ölçekte de büyüyen bir trendin Türkiye ayağı haline gelmiş durumda.
Henley & Partners’ın öngörüsü açık: “Bu yalnızca bugünün sorunu değil. Değişen göç politikaları, ekonomik dengeler ve uluslararası düzenlemeler göz önüne alındığında, alternatif vatandaşlık ve oturum planları geleceğin vazgeçilmez yatırım araçlarından biri olacak.”