Yükleniyor

Gelinen bu noktada yaşadığımız tüm felaketlerin ana sebebi, insanın kendisidir ve insanı kurtaracak olan, yine insanın kendisidir.

Editör Tuğyan Büyükaras


Dünya tüm olanaklarıyla insanlara yaşanası bir hayat sunmuşken, insanlar, yıllarca bencilce tutumuyla Dünyayı sömürmekten ve yarını düşünmeden, tüketinceye kadar acımasızca kullanmaktan çekinmedi. Gelinen noktada yaşadığımız tüm bu felaketlerin ana sebebi yine insanın kendisidir; özellikle sanayi devriminden sonra insanlık çok daha rahat bir hayat seviyesini karşılamak amacıyla girdiği sanayileşme döneminde baş gösteren hammadde ve enerji ihtiyacını karşılamak için katı yakıt kaynaklı enerjilere yöneldi. Bunun doğal sonucu olarak şu an en büyük problemimiz iklim krizi olarak karşımızda duruyor. Tam da bu noktada içinde bulunduğumuz iklim değişikliğinin sebebi, insanların evlerinde, fabrikalarda ve ulaşımda kullandıkları fosil yakıtlar yani akaryakıt, doğalgaz ve kömür. Bu fosil yakıtlar yandıkları zaman havaya sera gazları adını verdiğimiz ağırlıkla karbondioksitten oluşan gazlar salıyorlar. Söz konusu gazlar ise Güneş ışınlarıyla gelen ısıyı emerek gezegenimizin ısısının yükselmesine neden oluyor. Dünyamız 19.yüzyıla göre 1,2 santigrat derece daha sıcakken karbondioksit miktarı aynı döneme kıyasla yüzde 50 daha fazla durumda.

 

Bu gidişi durdurmak zorundayız.

 

İnsanoğlu yaptığı hatalar sonucu Dünyanın ısısını arttırarak iklim değişikliğine sebep olurken, artık kendi sonunu hazırladığını görüp hatasını düzeltmek zorunda olduğunun bilincine vardı. Çünkü eğer bu gidiş durdurulmazsa insanlar, kuraklık, kıtlık, deniz seviyelerinin yükselmesi ve çok sayıda canlı türünün, bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre en az 550 türün, tamamen yok olması gibi bir dizi felaketle mücadele etmek zorunda kalacak. Bilim insanları yüzyılın sonuna kadar ısı artışının 1,5 derece ile sınırlaması gerektiğini savunuyorlar. Bu gerçekleşmez ve sıcaklık artışı bu seviyede tutulamaz ise Dünya’da neler olur? Isının aşırı yükselmesi, özellikle Orta Doğu olmak üzere tarım alanlarını çölleştirirken ve yaşam alanlarını yaşanamaz hale getirirken, bazı yerler ise özellikle İngiltere ve Avrupa, tam tersi olarak aşırı yağışlar sonucu sel felaketlerine maruz kalabilir. Denizlerin yükselmesiyle özellikle Pasifik bölgesindeki ada ülkeleri tamamen sular altında kalabilir. Kuraklık gıda kıtlığına sebep olabilir. Su sıkıntısı yaşamı zorlaştırabilir. Aşırı sıcaklar, orman yangınlarını arttırırken ve yıkıcı sıcaklık dalgalarına sebep olurken, su seviyelerindeki yükselme nedeniyle milyonlarca insanın evlerini kaybetmesine, bitki ve hayvan türlerinin bir kısmının bir daha geri gelmemek üzere soyunun tükenmesine yol açabilir. Bilim insanları tüm bu olasılıkları gözler önüne sürerken, zaten bu etkileri yaşamaya başladığımızı düşünürsek, gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda, başlamış olan sürecin çok daha hızlı bir şekilde ilerleyeceği ve geri dönülemez bir seviyeye geleceği konusunda insanları uyarıyorlar. Yani bu gidiş durdurmak zorundayız.

Ülkeler neler yapıyor?

Dünyayı kurtarmak ve yeniden yaşanası bir yer haline getirmek adına düzenlenen iklim konferansları tam anlamıyla tatmin edici sonuçlar veriyor mu? Bu bağlamda diyebiliriz ki, ülkelerin neler yapması gerektiğini masaya yatırmaları, alınması gerekli önlemleri yazıya dökmeleri ve bir anlaşmaya varmaya çalışmaları çabaları olumludur. Bununla birlikte sistemin getirdiği düzenin değişmesi noktasında, eyleme dönüşmekte ve taahhüt etmekte kararsız kalıyor ya da bilinmeyen bir tarih için vaatte bulunuyorlar.

G20'de ne kararlar alındı?

G-20 Liderler Zirvesi, İtalya'nın başkenti Roma'da 30-31 Ekim'de düzenlendi. Zirvenin ardından yayımlanan sonuç bildirgesinde, küresel ısınmayı sanayileşme öncesi döneme göre 1,5 santigrat dereceyle sınırlama hedefi bir kez daha tekrarlandı.  Bu hedefe yönelik "etkili ve anlamlı" eylemlerin sürdürülmesi gerektiğinin altı çizildi. Ancak bu eylemlere dair bir detay verilmedi. Ayrıca sıfır karbon emisyonu ve fosil yakıtla kömür kullanımına son verme gayelerine ilişkin net bir tarih de sunulmadı. Gelişmiş ülkeler, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında gelişmekte olan ülkelere yıllık 100 milyar dolar (yaklaşık 950 milyar TL) taahhüt etti. Bu sonuçlar gösterdi ki aslında net bir sonuç alınamadı. G20 ülkeleri, yurtdışında kömürle çalışan yeni santralleri finanse etmeme taahhüdünde bulundular. G20 zirvesinde "Türkiye, 2053 yılında sıfır emisyon hedefini" dünya liderleriyle paylaştı.  Bir araştırmaya göre, Türkiye'nin 2053 hedefini yerine getirebilmesi için, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısına sebep olan kömürü en geç 2030 yılına kadar elektrik sisteminden çıkarması gerekiyor. 

COP26’da ne kararlar alındı?

26. BM İklim Değişikliği Konferansı (COP26) 'nda, kömürün aşamalı olarak azaltılması taahhüdü, emisyon azaltma planlarının düzenli olarak gözden geçirilmesi, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 100'den fazla ülkenin, Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü'nü imzalayarak 2030'a kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma ve tersine çevirme sözü vermesi ve gelişmekte olan ülkelere daha fazla finansal destek sağlanması gibi kararlar verildi. Anlaşmanın asıl metninde yer alan kömürün "aşamalı olarak sonlandırılması" taahhüdü, son dakika Hindistan'ın itirazlarıyla değiştirildi. Gelişmekte olan ülkelerden kömür ve fosil yakıt sübvansiyonlarını aşamalı olarak sonlandırmasının istenmesinin gerçekçi olmayacağını belirten Hindistan İklim Bakanı Bhupender Yadav’ın isteği üzerine metin "aşamalı olarak azaltmak" şeklinde değiştirildi. En fazla karbondioksit yayan ülkeleri ise Çin, ABD, AB, Hindistan ve Rusya oluşturuyor. Ülkeler, 1,5C hedefini ulaşılabilir kılmak adına gelecek yıl emisyon azaltma planları için yeniden bir araya gelecek. Anlaşma bir yönüyle önemliydi. O da ilk kez uluslararası bir anlaşmada kömür kullanımını sınırlama taahhüdü verildi. Gerçek olan ise iklim zirvelerinin net ve ikna edici olmayışı, her hükümetin vaat ettiği her şeyi yapsa bile, dünyanın yine de 2C civarında feci bir sıcaklık artışıyla karşı karşıya kalacağı.

Yapılan araştırmalar, yoksul ülkelerin tarihsel karbon salımındaki payının çok düşük olduğunu gösteriyor. Güncel salımlarda da dünyanın en zengin yüzde 1'i, en yoksul yüzde 50'sinin toplamından daha fazla karbon salımına yol açıyor. Son 50 yılda aşırı hava olaylarından kaynaklı ölümlerin üçte ikisi en yoksul 47 ülkede gerçekleşti. Bu olaylara kuraklık, yangınlar ve seller de dahil.

Şu anda var olan teknoloji, karbon salımını keskin şekilde düşürmek için yeterli değil; yapılması gereken şey toplumun temelden değişmesi

Gerçekleştirilen iklim konferanslarının net bir tarih ve net bir sonuç içermediğini savunan bireyler, eylemlerle tepkilerini gösterirken, Greta Thunberg, İklim aktivisti: “COP26 sona erdi. Özeti ise şu: Falan filan, saçmalık. Ama asıl iş bu salonların dışında devam ediyor. Ve asla vazgeçmeyeceğiz, asla.” ifadesini kullandı. İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg COP26 görüşmelerini "başarızlık" olarak tanımlarken, Dünya liderlerinin aktif şekilde bu yıkıcı sistemden, kar elde etmeye devam etmek için, kendi çıkarlarına yardım edecek yasal boşluklar ve çerçeveler yarattıklarını ileri sürdü. Euronews’ta yer alan habere göre, COP26’nın başarısızlık olduğunun bir sır olmadığını belirten genç aktivist, katılımcı hükümetler için “ana amaçlarının statükonun devamı için savaşmak gibi görünüyor” dedi. Thunberg ayrıca şu anda var olan teknolojinin karbon salımını keskin şekilde düşürmek için yeterli olmadığını, yapılması gereken şeyin toplumun temelden değişmesi gerektiğini söyledi.

Biz ne yapabiliriz?

Bu bağlamda, yakın gelecekte hayatımızda elektrikli arabaların yaygınlaşacağı, evlerde ve işyerlerinde  yenilenebilir enerjiye geçileceği, güneş panelleri ve ısı pompalarının standart haline geleceği gibi bir takım değişiklikler olası görülüyor.

Küresel iklim krizini önlemek adına yapılan konferansların yanı sıra şirketler de kendi sorumluluklarını üzerlerine alarak, sıfır karbon hedefleri için belirledikleri tarihleri kamuoyuyla paylaşmaya başladılar. Oldukça önemli olan bu gelişmenin giderek artmasını umarken biz de bireyler olarak hayatımızda bazı değişiklikler yapabiliriz. “Karbon Ayak İzi” mizi azaltmayı, gerçekten ihtiyacımız yoksa araba kullanmamayı, kısa mesafelere yürümeyi tercih edebiliriz veya mümkünse elektrikli araçlara yönelebiliriz.  Elektrik, su ve gıda tüketiminde çok daha dikkatli davranabiliriz. Daha az tüketebiliriz. İhtiyacımız olmayan şeyleri aldırmaya yönelik tüketim kampanyalarından kaçınabiliriz. Daha az tüketim daha az üretimi beraberinde getirir. Yeşile ve doğaya daha çok korumacı olup, ormanlarımıza sahip çıkabiliriz ve arttırmak için çalışabiliriz. Geri dönüşüme önem verebiliriz. Atıkların dönüşümünü sağlayabiliriz. Çevre bilinci ile çalışan dernekleri destekleyebiliriz. Birey olarak her birimizin ayrı ayrı alacağı bu önlemler, bireylerden oluşan toplumlarda da bir dönüşümün gerçekleşmesini sağlayabilecektir.

Basit önlemler olarak gözükse de unutulmamalıdır ki en küçük bir katkı yaşam için bir kazanım olacaktır. Ve bizim bu en küçük kazanıma bile inanılmaz derecede ihtiyacımız var.


Turizm Proje Dergisi 2021 - Tüm Hakları Saklıdır.